Katar, arabuluculuk diplomasisi ve çatışma çözme konusundaki başarılara bir yenisini daha ekledi. Tarafsız ve dürüst bir arabulucu olarak Katar, Gazze Şeridi ve kuşatma altındaki halkına karşı İsrail’in yürüttüğü soykırım savaşını durdurma çabalarına ilk günden itibaren azim ve kararlılıkla dahil oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırı sağcı hükümetinin koyduğu engellere, yeni şartlar ve talepler eklemesine, fırsatları sabote etmek için hava saldırılarını artırmasına rağmen Katar, Mısır’ın da desteğiyle arabuluculuk rolüne ısrarla devam etti. Ancak ABD, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşa siyasi, mali ve askeri destek vererek ve BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullanarak çifte bir rol oynadı: hem savaşı desteklemek hem de ateşkesi sağlamak için arabuluculuk yapmak!
Katar’ın diplomatik başarısı, karmaşık arabuluculuk süreçlerini geliştirme, çatışmaları yönetme ve tarafların talebiyle müzakereleri yürütme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sürecinde Katar’ın ateşkesi sağlama ve esir değişimini gerçekleştirme başarısı, yalnızca önemli bir diplomatik kazanım değil, aynı zamanda ahlaki ve insani bir duruşun göstergesidir. Katar, Amerika ve İran, Amerika ve Afganistan, Sudan, Lübnan ve son olarak Hamas ile İsrail arasında olduğu gibi, son yirmi yılda pek çok karşıt tarafı bir masa etrafında toplamayı başarmıştır. Hatta Katar, Rusya ile Ukrayna arasında bile arabuluculuk çabaları yürütmüştür. Tüm bunlar, Katar’ın güvenilir bir arabulucu olarak çatışan tarafların güvenini kazandığını ve bölgedeki birçok ülkenin sahip olmadığı bir avantaja sahip olduğunu göstermektedir.
Kasım 2023’te Katar, Mısır ve ABD’nin desteğiyle büyük bir diplomatik başarıya imza atarak Hamas ile İsrail arasında önemli bir anlaşmaya aracılık etti. Katar’ın, Hamas’ın yurtdışındaki siyasi liderlerini barındırması ve ABD ile yakın diyalog halinde olması, arabuluculuk rolünü güçlendirdi. Katar’ın arabuluculuğuyla, Gazze’de bir haftalık ateşkes sağlandı ve 117 İsrailli ve çifte vatandaş rehine serbest bırakıldı. Buna karşılık İsrail, aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 300 Filistinli mahkumu serbest bıraktı.
Anlaşmaya göre, İsrail ilk aşamada 2.000’den fazla Filistinli esiri serbest bırakmayı taahhüt etti. Bunların arasında 290 müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahkum, ağır ceza almış 500 tutuklu ve 7 Ekim 2023’te başlayan savaş sırasında İsrail tarafından gözaltına alınan yaklaşık 1.000 Filistinli bulunuyor. Buna karşılık Hamas, 19 yaş altı gençler ve 50 yaş üstü yaşlılar dahil 33 İsrailli esiri serbest bırakmayı kabul etti.
Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, anlaşma hakkında yaptığı açıklamada, “Katar’ın bu diplomatik çabası, bizim için siyasi bir görevden önce insani bir sorumluluktur” diyerek Mısır ve ABD’ye teşekkür etti. Ayrıca, “Bu anlaşmanın, adil bir çözüm yolunda yeni bir aşamanın başlangıcına vesile olmasını umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ise Al Jazeera ile yaptığı röportajda, “Gazze halkı kadar biz de bu anlaşmadan memnunuz. Bu anlaşmanın uygulanmasını ve trajedinin son bulmasını umuyoruz. Gazze’ye yönelik uluslararası desteğin artırılmasını ve mağdur ailelere yardım sağlanmasını önemsiyoruz” dedi. Ayrıca, son müzakerelerin kritik geçtiğini ve ABD yönetiminin çabalarının anlaşmaya varılmasında belirleyici olduğunu vurguladı. Başbakan, BM Güvenlik Konseyi’nden bağlayıcı bir karar beklediklerini belirterek, yardım malzemelerinin ulaştırılması konusunda insani bir protokol oluşturulduğunu ifade etti. Arap ülkelerinin Filistin iç uzlaşısını destekleyerek bölünmeyi sona erdirmesi gerektiğini belirtti. Katar’a yönelik eleştirilere yanıt olarak ise “Bazıları sadece eleştirmekle yetiniyor ama Katar’ın sağladığı somut kazanımlara alternatif sunamıyorlar. Gazze’nin yönetimi, yalnızca Filistin halkının kararıdır” dedi.
Ancak asıl soru şu: Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti, anlaşmanın üç aşamasına sadık kalacak mı, yoksa her zamanki gibi oyalama ve ihlallerle süreci sabote mi edecek?
Ağustos 2023’te Al Sharq gazetesinde yayımlanan makalemde, “Katar’ın Yumuşak Güç Politikası Arabuluculuk Başarılarını Destekliyor” başlıklı yazımda, uluslararası ilişkilerde küçük devletlerin sınırlı rolü olduğu yönündeki realist teoriyi ele almıştım. Ancak, bu teori, bazı küçük devletlerin siyasi, askeri ve demografik kısıtlarını aşarak özgün roller üstlenmesine engel değildir.
Kuveyt, 1961’de bağımsızlığını kazandığından bu yana barış inşasında rol üstlenmiş ve finansal gücünü Arap ülkelerinde kalkınma projelerine yönlendirmiştir. 1961’de kurulan Kuveyt Kalkınma Fonu bu misyonun bir parçasıdır. Katar ise bu geleneği devralarak, kapasitesini geliştirerek ve karmaşık arabuluculuk süreçlerinde etkin rol alarak küçük devletler teorisini yeniden şekillendirmiştir. Bu alanda birçok akademik çalışma, yüksek lisans ve doktora tezleri yazılmıştır.
Katar, çatışma çözümündeki başarılarını artırmaya devam ederken, sadece Körfez bölgesinde değil, küresel ölçekte de etkili bir güç haline gelmektedir.
Katar’ın yumuşak gücünü pekiştiren unsurlar arasında enerji güvenliği, kültür, sanat, eğitim ve medya (Al Jazeera), spor (Körfez, Arap ve Müslüman dünyasında ilk kez düzenlenen FIFA Dünya Kupası ve beIN Sports) gibi alanlar bulunmaktadır. Katar, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olup, Çin, Asya ve Avrupa ülkeleriyle uzun vadeli gaz anlaşmalarına sahiptir. Hatta 2017-2021 yılları arasındaki Körfez krizi sırasında bile Katar, LNG tedarik taahhütlerini yerine getirmiş ve uluslararası arenada güvenilir bir ortak olarak itibarını güçlendirmiştir.